Yağmurlu bir sonbahar günüydü. İnce ince ve seyrek seyrek yağan yağmurun bulutlarının arasından küçük küçük Dünyaya “Merhaba.” diyen, görünce iç açan,parlak güneş adeta gülümsüyordu. Gene karanlık odasındaki küçük penceresinden dışarıya sessiz ve masum bir şekilde karşıdaki sakin parkı izliyordu. Oraya bakmak adeta onu büyülüyordu. Kendi içindeki fırtınaları dindiriyordu.
Şimdide aile içindeki sorunları bitmişti ancak sevgilisiyle giden düzenli ilişkisinde düzgün gitmeyen bazı yerler vardı. Bunlar her gün O’nun
tadını kaçırıyor, geceleri ise karabasan gibi üzerine çöküyordu. Bazen ise
daldığı anlık uykularında kâbus görmesine sebep oluyordu. Bu bazen onu üzsede hataları anlamak için böyle birşeye gerek vardı. En azından kısa bir süre için...
Dışarıda yağmurun dinmesi gerekirken nedense daha da hızlanmıştı. Birden küçük, sakin parkın en sondaki ağaçlarla kaplı olup ancak onlrın evinden bir ayna gibi görünen loş ışıklı bankta birinin oturduğunu gördü. Merhametli yüreği adama bu soğukta acıdı ve onu yalnız yaşadığı evine bu gecelik davet etmek istediğini söylemek için girişteki yağmurluğunu giyip
aşağıya indi.
“Merhaba. Bakar mısınız?” dedi ve ona doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça sanki o kişi ondan uzaklaşıyor gibi oluyordu. Birazcık daha yaklaştıktan sonra kadın kısık bir ses tonuyla cevap verdi. “Buyrun efendim.” “Yanlış anlamazsanız sizi bu gece evimde ağırlamak istiyorum. Bu yağmurlu, soğuk havada dışarıda tek kalmanız pek iyi olmaz.” Dedi. Birlikte eve doğru yürürken nedense anlayamadığı bir şekilde kanı kadına çok ısınmıştı.
Eve geldiklerinde o beyaz kanepeye oturdular. “Dur sana bir sıcak çikolata yapayım. İçin ısınır.” Dedi ve mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Kadın evi bir yandan da inceliyordu. O, mutfakta kendi kendine konuşurken içeriden bir ses geldi. “Yardıma ihtiyacın var mı?” Cevap vermedi. Çünkü düşüncelere dalıp o cümleyi duymamıştı bile. Belkide duymamazlıktan gelmişti.
Mutfaktan elinde beyaz, üzerinde kırmızı kalpler olan bir bardakla geldi. İçerisinde sıcak çikolata olmasını bekleyen kadın, bakınca çay olduğunu gördü. Bozuntuya vermeden içmeye başladı. Bir süre sonra Kelley, gözünün ucuyla bardağın içine baktı. Bitti mi bitmedi mi diye. Baktıki çay var. “Ahh..! Gerçekten çok özür dilerim. Aklımda başka şeyler vardı. Çaykoymuşum sana. Lütfen kusuruma bakma.” Dedi biraz mahçup olmuş bir yüz ifadesiyle. Kadın tebessüm ederek karşılık verdi.
Bir süre sonra Kelley, kadına dönüp, “Ayy gördün mü? Unuttu işte. Daha tanışmaya fırsat bile olmadı. Ben Kelley. Peki ya sen kimsin?” “Benim adım Kelly. “ “Ne işle meşgulsün Kelly?” “Özel bir birlikte sekreterim. Daha doğrusu getir, götür işlerine bakan, bir bakımdan başkanın hizmetçiside denilebilir. Peki ya sen ne işle meşgulsün?” dedi gülümseyerek. “Ben müzisyenim.” Dedi. Saat o sırada gece 2’yi gösteriyordu. “Saat ilerledi. Uyusak iyi olur. Senin için misafir odasını hazırlayayım. Gel benimle. Sana rahat birşeylerde veririm giymen için.” dedi ve kadın kendisiyle gelmesi için sağ eliyle zarif bir hareket yaptı. Misafir odasına gelklerinde sorgular gibi bir cümle söyledi. “Benim bir kız kardeşim vardı. Ailemin maddi durumu bozulunca beni Maquire ailesine verdiler. Kardeşimi ise muggle yurduna. Aslında muggle bile değildik. Sırf canları istediler diye.” Dedi. Aslında bu cümleden beklediği yanıt kız kardeşine Kelly’nin çok benziyor olduğu ve belkide onun olabileceğiydi. “Uzun zaman önce bende böyle bir olay yaşadım. Belkide kız kardeşim yaşamıyordur bile…” “Annen ve babanın adını hatırlıyor musun Kelly?” “Hayal, meyal..” “Peki sana isim söylersem hatırlayabilir misin?” “Bilemiyorum. Belkide.” “Morgana ve David?” “Evet bunları hatırlıyor gibiyim.” Dedi. Kelley ise birden bir sevinç çığlığı attı ve muhteşem gülüşünü göstererek “Sen benim yıllar önce kaybettiğim kardeşimsin. İlk gördüğüm andan beri seni neden kanım kaynadı sana
bu kadar diyordum. “ kız biraz şaşkın bir şekilde bakarak “Üzgünüm ama ben seni hala hatırlayamadım.”
Kelley koşarak odasına gitti ve elinde küçük bir kutuyla döndü. İçinden çıkarttığı 2 siyah, beyaz resimi kızın gözüne sokar gibi elleri titreyerek gösterdi. “Bak şu sağ taraftaki benim. Kadının kucağındaki bebekte sensin. Bak bu da sen 4 yaşındayken. Bu sefer sen sağ tarafta duruyorsun.” Dedi heycanla. “Evet, o sensin. Yıllardır aradığım kız. Ablacım benim..” dedi ve boynuna sarıldı. Kısa süre sarıldılar ve ayrıldıktan sonra birbirlerine baktılar, güldüler ve tekrar sarıldılar. Bu sefer sarılmalarında ikisininde gözlerinden aynı anda yaşlar indi ve “ Şansa bak. O kadar yıl birbirimizi aradık şimdi ise böyle bir günde nasip oldu.” Dediler ve o gece birlikte uyudular. Kalktıklarında ise birlikte kahvaltı hazırlayıp karşılıklı konuşup, derstleştiler. Aradan gerçekten çok uzun zaman geçmişti ve birbirlerine anlatacak çok şeyleri vardı. Daha Kelley, onu Tiffany’le tanıştıracaktı. Artık ikisininde hayatlarında yeni bir sayfa açılmıştı. Bu sefer bu sayfada üzüntüye ve kedere yer yoktu…