Sabah olmuştu ve dünkü koşuşturmaca yüzünden hala çok yorgun hissediyordum kendimi.Koşuşturmanın sebebi yanlış büyüler yapan öğrenciler yüzündendi. Kendi kendime '' Ah bu öğrenciler'' diye mırıldandım. Hepsi birbirinden haylazdı ama hepsini çok seviyordum. Seraya gitmek için üstüme gri askılı tişört. kot pantolon ve onunla uyumlu çizmelerimi giyip odadan çıktım. Seraya giderken bir yandanda Judas'ı düşünüyordum. İşlerim yüzünden onu günlerdir görememiştim. Acaba şimdi ne yapıyordu. Hava o kadar güzeldi ki içimin neşeyle dolmasına yol açmıştı. Biraz daha yürüdükten sonra nihayet seraya gelmiştim.Bitkilere baktığımda herşey yolunda gibi gözüküyordu ama hala bişeyler eksik gibiydi. İyicene araştırdığımda ökse otunun olmadığını farkettim. Toplamak için ormana gitmem gerekecekti. Cüppemi alıp,seranın kapısını kilitledikten sonra ormana doğru yürümeye başladım. Etrafta kimse yoktu ve bu hiç iyi değildi. Orman o kadar karanlıktı ki beni korkutmaya yetmişti. Etrafta dolanırken bir yandan da ökse otunu bulmaya çalışıyordum. Tam önümdeki bitkiye eğilmiştim ki tepemde bir şeyin olduğunu farkettim. Arkamı dönmemle çığlık atmam bir oldu.Yüzü bir tuhaftı. Önce duman sandım ama değildi. Çok farklıydı. Siyah bir perde gibiydi. karanlığın içinden bir yerdendi. Bundan emindim. Ele benzer bir şeyi bana uzattı ve aramızdaki akımı hissettim. Bana acı veriyordu. En acılı düşüncelerimi görüyordu. Ve en sevdiklerimi. Beni çekiyordu. Ona karşı koymaya çalıştım ama yapamadım. Kendimden geçtim ve yere düştüm. O anda bir ışık parçası gördüm. Birisi beni savunuyordu.