İçinde bulunduğu rüyadan uyanmamak için gözlerini sıkıca kapatmıştı sanki. Üç gündür bu rüyaları görmeye devam ediyordu. Aslında oldukça anlamsız ve mistik rüyalardı bunlar. Genelde içinde tanrıçalar, tanrılar falan bulunuyordu. Bu karmaşık hayallerinden ıslak bir öpücükle uyandı Maurellé. Tam alnının ortasına, hedefi vurmayı hedeflemiş su damlacıkları konmuştu sanki. Gözlerini açtığında karşısında gördüğü kişiye pekte şaşırmaması gerekirdi aslında. Büyükannesi ağarmış saçlarıyla bile güneş ışığında oldukça güzel görünüyordu. Yüzündeki ışık saçan gülümsemesi ile tam bir iyilik meleği gibiydi, ama tabiki onun tamamen öyle olmadığını Maurellé çok iyi biliyordu. " Günaydın Nemesis, randevuna geç kalacağını düşünerek bu kadar erken uyandırdım." dedi Maurellé yorganı üzerinden atarken. Mavi pofidiklerimi ayağına giyerken Mau can sıkıntısıyla içini çekti. Annesinin onu bir profesör ile neden buluşmaya zorunlu tuttuğunu hala anlayamıyordu açıkçası. Annesinin onunla ilgilenmediği halde, ne haddine onun yerime karar verebildiğini sorgulamaktan kendini alamıyordu. Annesini de babasını da sevmiyordu ama bunu sözlü ifade ederse büyükannesinin ne denli üzüleceğinin farkındaydı. Maurellé sadece kendisini üzeni, korkunç hatalar yapanları üzerdi. Birden ona cevap vermemiş olduğunu farkederek yüzüne gülümseme oturttu. " Merak etme herşey kontrolümde büyükanne. Tüm herşeyi buna göre ayarladım." Tabi ki ayarlamamıştı. Gecikmek ve profesörü birazcık bekletmek oldukça akıllıca olabilirdi. Profesörün dersini seviyordu aslında, ama annesinin kişisel şeyler için onu alet etmesi... Aralarında profesör - öğrenci ilişkisinden eser kalmamıştı.
Gidip banyoda yüzüne soğuk su çarptıktan sonra düşüncelerinin zihninde daha da belirginleştiği bir gerçekti. Bir vampirin tabutundan doğrulması gibi, şeytani fikirleri de kafasında uyanmaya başlamışlardı. Aynada kendine baktı ve kendisine çok yakışan o şeytani gülümsemeyi yüzüne kondurdu. Böyle bakınca bir tanrıça olabileceğine gerçekten inanıyordu.Saçını geriye atarak dolabının başına geçti. Aslında giyeceklerini dünden seçmişti, istemese de bu bir alışkanlıktı onun için. İki dakika kadar bir süre zarfında giyindi. Şimdiden iki dakika kadar geciktiğinin farkındaydı. Kahvaltı yapmayacağına göre, çıkması sadece beş dakikasını alırdı. O zaman da yolda oyalanması gerekecekti. Aynanın karşısında saçını taradıktan ve kendine son bir kez baktıktan sonra tam da tahmin ettiği gibi buluşma saatinden yedi dakika gecikmişti.
Büyük Fıçı gerçekten garip bir seçimdi. Buraya gelen ve kovulan birkaç arkadaşını duymuştu. Pis kokan bir meyhane olduğu söylentileri de çok fazlaydı. Hogsmeade'in aydınlık sokaklarında yürürken, şimdi önünde durduğu bu karanlık ortama girecek olmak içini karartmıştı. Kesinlikle bunu Maurellé'yi kaçırmak için yapıyordu Profesör Lovett. Yinede güçlü olmalıydı, bu saçmalıkların bir an önce bitmesinin tek yolu buydu. Kapıyı yavaşça iterek içeri girdi. Tüm gözler anında ona çevrilmişti. İçerisi kötü kokmuyordu, ama tehlikeli göründüğü de kesindi. Hemen tam ortadaki masada profesör oturuyordu. Masanın üzerinde iki de kadeh vardı. İçinden küfretti Maurellé. Hiçbir şeyde söz hakkı ona verilmiyordu. Yinede gülümseyerek profesörün karşısındaki iskemleyi çekerek oturdu. " Günaydın." dedi yavan bir sesle. Ne demesi beklenirdi ki? Pekte istekle gelmemişti buraya!
Maurellé kayıtsızca profesörü süzüyordu. Aslında kızılımsı saçları, yeşil gözleri ile oldukça güzel bir kadındı. Daha önce ona hiç bu şekilde bakmamıştı. Onun Slytherin mezunu olduğunu da tüm bina biliyordu zaten. Eğer annesi işe karışmasa, Maurellé onu örnek bile alabilirdi. Bunu düşününce gülümsedim. Büyüyünce örnek alınacak kadar muhteşem biri olacaktım. Bacak bacak üstüne atarak parmağını masanın üzerinde gezdirmeye başladı. Suratının asık olduğunun farkındaydı. Şuan serin odasında, yatağında kitap okuyor olabilirdi. Normalde kitap okumak pek işine gelmezdi ama son zamanlarda çok fazla mitolojik tarih okuyordu. ”Senin adına geldiğine sevindim Maurellé. Aksi takdirde Jacinthe bundan hoşlanmayacaktı. Bir süredir odama gelip gidiyorsun ama asıl şimdi bazı şeyleri konuşmaya başlayacağız. Konuyu her ikimiz de biliyoruz. Burada olmak istemediğini de her ikimiz de biliyoruz ancak bu konuda yapabileceğin bir şey yok. Bu hiç adil değil; ama hayat da öyle değil.” Annesinin ne yapacağı umurunda değildi açıkçası, buraya bu işe bir son vermek için gelmişti. Bu her şekilde bir son olacaktı. Anne ve babasından bağını koparabilmesi için 18 yaşını beklemeye niyeti yoktu! Hayatın adil olmadığının zaten farkındaydı Maurellé, o nedenle doğmuştu kendisine göre. İnsanlara, tüm dünyaya adaleti o dağıtacaktı. Herkes başkasına yaptığının cezasını kendinde bulacaktı, ona göre. Tam konuşmak için ağzını açmışken barın oradan bir adam gagasını açarak, iki kelime etme yanlışında bulundu. Yanında profesör olmasa onu oracıkta öldürebilirdi Maurellé. Bu da adaletsizlikti işte, sadece daha hafif olanı. Profesörün tepkisi garipti. Adama attığı ifadesiz bir bakıştan sonra birkaç kelime haykırmıştı. Lovett Malikanesi ha? Annesinin çokça sözünü ettiği bu aileyi ve malikanelerini tabi ki biliyordu. Canına susamamış bir yabancı, oraya gitmek istemezdi!
Maurellé konuşmak için yeniden yutkundu ve küçük gerginliği çıkaran içkisini yudumladı. Bu tat, herşeye değerdi! " Ben de adaleti sağlamak istiyorum zaten. Dünya'nın adaletsizliği değil aslında bu, adalet sisteminin yanlışlığı. Şuradaki koca kıçlı adam bunun en küçük örneği... " dedi fısıltı gibi bir sesle. Ses tonunun etkileyici olduğunu her zaman söylemişlerdi ona, bu sefer de onun büyüsünü kullanmak istiyordu. ”Biliyorsun bu mekana öğrencilerin giremeyeceğini söyleyen gizli bir kural var. Yazılı değil ama bu da bir kural. Az önce o adam seni yaka paça dışarı atabilirdi. İsterse hala yapabilir; çünkü fiziksel olarak senden daha güçlü. Ama buna yeltenmiyor bile çünkü ben nüfuz olarak ondan daha güçlüyüm. Tek bir hareketinin ölümüne neden olabileceğinin farkında.Şimdi sen önündeki ateş viskisini içersin ya da hiçbir şey içmezsin. Senin adına bir karar verdim çünkü. Bunun nedeniyse senden her konuda daha güçlü olmam. Hak olarak aynı derecede olmamıza, aynı haklara sahip olmamıza rağmen bu mekanı da ben seçtim. İstenmeyeceğini bile bile geldin. Ah Maurellé ortada adalet diye bir şey bile yok ki. Ama bu dünyanın senin için kötü bir yer olacağı anlamına gelmez. Biz güçlüyüz. Güçlü olmak için doğmuşuz, güçlü olacağız. Bu bizim için adaletin var olduğu anlamına gelir; ama yalnızca bizim için. İşte bu yüzden bu gerçek bir adalet bile değil.” Samimi olduğunu biliyordu, sonuçta o da bir Slytherinli idi. Ama onu kimsenin anlamayacağı düşüncesindeydi. Adı Nemesis'ti, tanrıçanın içinde bir yerlerde çıkmayı beklediğini biliyordu. Onun beden bulmuş hali olacaktı, herşeyi düzene o sokacaktı. Hem isterse pekala da o adamı haklayabilirdi. Bunu profesöründe biliyor olması gerekirdi halbuki, ne yazık! En iyisi, bu işi bir profesörü ile arasını bozmadan bitirmekti. " Özel olduğumuz aşikar, bu asla da değişemeyecek. Sizin kararlarınıza saygılıyım, surat asmamın nedeni tamamen annemdir. Sizden böyle birşey istemesi bile yanlış birşeydi. Eğer bir sorunu varsa bir zahmet o yakınlaşabilir, konuşabilirdi benimle. Samimi olduğunuzu biliyorum, ama malesef hiçbirşey düşüncelerimi değiştirmeye yetmiyor. Benim için fiziksel güç değil, mantıksal güç önemli. Şu ölümlü bedenimde bir tanrıçanın uyadığına inanıyor ve bununla huzur buluyorum. " Maurellé daha önce bu kadar açık konuştuğunu hatırlamıyordu. Annesine içinden uzun uzun küfretti. Hem karşısındakini üzmesine, hem de kızını üzmesine neden olmuştu çünkü. Böyle konularda duygusal olmaktan çok kızgın oluyordu Maurellé. Annesinden ve babasından da adaletin istediğini alacaktı zaten. Daha on yıl öncesinden onların ölümüne neden olacağı kesin değildi tabi ki!