Simsiyah tüylerin arasında ışıldayan gözleriyle bakıyordu. Cidden muhteşemdi, hayatında ki en güzel günlerden biriydi belki de, her alış verişte bu duyguyu hissetmiş miydi acaba? Hiç sanmıyordu, belki de elinde sevimli bir tüy topunu andıran şirinlik abidesi bir şey olmadığı için olabilirdi. Göz ucuyla kuzenin elindeki gri rengin tonlarına bürünmüş kediye baktı. Sanki kendisi kinden biraz daha sakindi yahut şimdilik öyle görünüyordu… Havanın soğukluğu tıpkı kedisi gibi kendisini de huzursuz ediyordu, belki de bugün hiç kurabiyelerine kavuşamadığı içindi. Tüm gün boyunca kucağında taşıdığı kedi resmen onu aşkından uzak tutmuştu.
Hogsmeade’nin kalabalık yolu her zamankinden daha sakindi, kışın gelmesiyle etrafta ki kişi sayısı neredeyse sayılacak gibiydi. Tek tük içeriye koşuşturan kişiler gözüne çarpıyordu, belki bu telaş onların da kurabiyelerden uzak kalmasıydı. Kim bilir? Dudağını küçük bir kız çocuğu gibi bükerek meraklı gözlerle kuzenine baktı, elinde ki kediye kendisini kaptırmış gibiydi. Tamam bu harikaydı, ama sonuçta tüm gün böyle gezecek halleri yoktular ya, özellikle bu kış gününde! Heyecanla içinde ki soruyu yönlendirdi, dudaklarından dökülen kelimeler tatlı bir başlangıcın sebebi olacaktı belki. “Hey, şekerlemeye ne dersin?...” Az ileride ki dükkanı işaret ederek “hadi ama!” diyerek ısrar etti. Kuzenin bu teklife hayır diyemeyeceğini tahmin ediyordu ama ısrar etmek hoşuna gidiyordu belki de. Hem Dylan’ın da şekerlemeler düşkün olduğunu biliyordu. Fakat ondan daha da düşkün olmasına imkanı yoktu, olamazdı da. Çünkü onlar yalnızca onundu. Renklere bürünmüş yüzlerce tatlarda ki gök kuşağını andıran mutluluk ambalajlarını açmak belki de hoşuna giden tuhaflık listesinde ki, başlıca maddeler arasında yer alıyordu.
Kapıyı açtığında karşısına çıkan renkli dünya göz bebeklerinin büyümesine sebep olmuştu. Belki de tek onu etkileyen bu renkli mutluluk ambalajlarıydı...