1 Eylül.. En sevdiğim zamanlardan biridir. Ailelerin telaşları, boş kompartıman bulmak için koşuşturmacalar.. Babamın işi olduğu için 1 saat erken bıraktı beni. Henüz kapılar açılmamıştı. Görevli gelene kadar en yakın oturma yerine gittim ve mp3'ümden 'Rammstein-Amerika' şarkısını dinlemeye başladım. 10. şarkım bittikten sonra görevli gelmişti. Saatime baktığımda yarım saattir burada oturduğumu farkettim. Ayağa kalktığımda kıçımın uyuştuğunu farkettim ve içimden küfür ettim. Kompartımanların arasında gezerken en sonunda kararımı vererek en sondaki kompartımana geçtim. Oturduğumda oturduğum yerin ıslak olduğunu farkettim. Bir kez daha küfür ettikten sonra üzüntüyle en sevdiğim pantolonumu değiştirdim. Başka bir pantolon yerine şimdiden cübbemi giymenin iyi olacağına karar verdim ve üzerimi değiştirdim. Kimseyi çekebilecek kadar sinirim ve alay edebilecek kadar sabrım kalmadığı için kapıyı kapattım ve yazının 'Meşgul' tarafını çevirdim. 4 kişilik bir yer olduğundan 2 kişilik yatak konumuna getirdim oturacak yeri ve uzandım. Kulaklığımı kulağıma taktım ve son ses 'Metallica' dinlemeye başladım. Şarkılarım durunca birden gözlerimi farketmeden açtım. Uyumuştum sanırım. Kahretsin! Ya tekrar Londra'ya dönüyorsam. Kahretsin! Bir hışımla yerimden kalktım. Biraz karanlık gibiydi sanırım. Birden ışıklar yandı ve içimden ağır küfürler etmeye başladım. Işıklar yeni yandığına göre daha 2 saat vardı Hogwarts'a. Yerime tekrar oturdum ve vagonu inceledim. Yapıcak başka işim yoktu çünkü. Bütün sıradan vagonları gibi bavulumuzu koyabiliceğimiz bir yer, 6 kişinin rahatlıkla sığabileceği 2'li karşı karşıya bakan koltuklar, lamba. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Kitabımı tekrar okumaya başladıktan yaklaşık 1.5 saat sonra geldiğimizi haber veren frenlemeler duyuldu. Bavulumu hemen kaptım ve kapının oraya koştum. Her zaman ilk inmekten hoşlanmıştım. Tren durduğu anda dışarı çıktım. Derin bir nefes alıp diğerlerini bekleyip Hogwarts'a doğru yollandım.