Sakince birasını yudumlamaya başladı Serena. Genç profesöre durmadan bakıyordu, gözleri kesiştiğinde ise gözlerini kaçırıyordu. Kalbide durmadan atıyordu. Hatta belki olması gerekince fazla atıyordu. Elini çenesinin altına koymuş düşüncelere dalmıştı. Durmadan profesörle ilgili bir şeyler hatırlıyordu. Mesela ilk konuştukları an… Serena’nın kalbi duracak gibi olmuştu. Sorduğu sorulardan çok profesörün yüzünü inceliyordu. Hatta incelemesinin nedeni de profesörün resmini çizecek olmasıydı. Serena, resim yeteneğine şükrediyordu. Hatta o gece yatakhaneye kapanık profesörün o mükemmel yüzünü çizmişti. Daha sonra ise yastığının altında saklamaya başlamıştı. Bu resmi kimse bilmiyordu. Sadece bilen kişi biricik dostu Eva’ydı. Oda şans eseri görmüştü. Aralarının iyi olması büyük bir şanstı. Hala resim o yastığın altındaydı. Kimsenin görmemesi için büyük bir çaba sarf ediyor. Kimsenin eline geçmesini istemez doğrusu.
İyice düşüncelere dalmışken telefonun çalması ile kendine geliyor. Bakışları direk profesörün üzerinde geçiyor. Fazla zaman kaybetmeden telefonuna gelen mesaja bakıyor. Yazın tanıştığı şu muggle çocuk mesaj atmıştı. Gülümsüyor ve cevap veriyor. Profesörün kıskandığını diliyor ama pek sanmıyor. O kim, profesör kim? Bir iç çekip profesöre dönüyor. ‘‘Profesör, bu sene etkinlik olacak mı? Kamp gibi mesela…’’